Re: Türkiye’de kadın cinayetleri. Şiddete karşı isyan.

    10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oylanarak kabul edildi. 


    Birleşmiş Milletlerin bu kararı almasının belirleyici ekseni insan hakları beyannamesinin 2. maddesinde ifadesini bulan "Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da her hangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge'de açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir." tanımıdır. 
Birleşmiş milletlerin genel kurulda aldığı bu karar ile, herkesin eşit haklara sahip olduğu vurgusunu bağlayıcı bir hüküm altına almasının yanı sıra, bu hakların doğuştan gelen vazgeçilemez haklar olarak da tanımlanmıştır.

1948'de tüm devletlerin bağlayıcı hüküm diye tanımladıkları bu haklarla ilgili 72 yıl sonra kadınlar aslında neler yaşıyorlar? 

    İnsan hakları beyannamesinin ve bildirgenin önemli maddelerinden biri olan "cins ayrımı yapılamaz" maddesini görmezden gelerek, kadınların maruz bırakıldıkları sistematik erkek şiddetini yok sayarak hatta 72 yıl sonra bu şiddeti meşrulaştırmanın ve kadınların kazanımlarına sistematik saldırıların argümanları üzerinde tartışmalar açarak, insan hakları gününü kutlama mesajları ile geçiştirebiliriz.

    BKD’nin yer aldığı ve "Re: Türkiye’de kadın cinayetleri. Şiddete karşı isyan." konu başlığı altıda Fransız-Alman ARTE TV kanalı için çekilen belgeseli özellikle bugün tanıtmak istedik. 

    Bunun nedeni; Dünya İnsan Hakları Günü diye kutlanan bugünde, insan kavramının içinde 72 yıl sonra dahi kadınların nasıl hala yok sayılarak görünmez kılındığına atıf yapmaktı. 
Aynı zamanda, sözde modernizmin 21. yüzyılında erkek şiddeti varyasyonlarının hangi yöntemlerle hayata geçirildiğine atıf yapmaktı. 

    Feminist kadın mücadelesi sonucunda kazanımlarımızın, 72 yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda imzalanarak, bağlayıcı hüküm altına alınan bu hakların, nasıl bertaraf edilebildiğini dikkate getirmek istiyoruz.

    İnsan Hakları Bildirgesi "hükümlerinin" kadınlar için 72 yıl süresince sadece kağıt üzerinde kaldığını iddia ediyoruz; çünkü bu bildirge kadınların doğrudan şiddete maruz kaldığı özel alanı kapsayacak biçimde uygulanmayışında vücut buluyor. 
Bildirgenin bugüne kadar "hayata geçiremediği", kadınların doğduğu gün itibarıyla maruz kaldıkları şiddeti barındıran dört duvar içine, oradan doğru sokağa ve genele müdahale ederek, gerçek anlamda eşitliği, ayrımcılıktan ve şiddetten uzak bir yaşamı sağlayamamış olmasıdır. 

    Kadınların yaşamlarında sistematik bir şekilde uygulanan erkek şiddetini sonlandırmak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesinin gereğini etkin bir şekilde uygulamaya sokmakla mümkündür.
    
    Erkek şiddetinin olmadığı bir dünyayı kurgulamak ve kadınların her türlü ayrımcılıktan ve eşitsizlikten bertaraf edilmiş bir yaşamı inşa etmek, karar verici organlarda tüm koltukları kadınlar olarak devralmakla mümkün olacaktır. 


BELGESELİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ... 


"Türkiye'de kadına yönelik şiddet dramatik boyutlara ulaştı. İstatistiksel olarak, orada her gün en az bir kadın kocası veya partneri tarafından öldürülüyor. Artan kadın cinayetleri, giderek daha fazla insanı protesto etmeye itiyor. Oysa tam da şimdi hükümet, kadınları şiddetten koruyacak bir Avrupa anlaşmasını feshetmek istiyor." 

Sabine Küper-Büsch ve Thomas Büsch, Arte TV** için yaptıkları bu belgesel  ilk aşamada Almanca ve Fransızca olarak yayımlamış olup, daha sonra İngilizce ve Türkçe altyazıları hazırlanacaktır. 


**  (Merkezi Fransa'nın Strasbourg kentinde bulunan bir kamu hizmeti yayıncısı) 

Yorumlar